Wednesday, June 18, 2008

Benim Yelkenli


Santral İstanbul'un içerisindeki Otto ya akşam ziyaretlerimiz olmuştu ama sabah kahvaltısını hiç denememiştik.Dışarıda kahvaltı yapmaya cesaret göstermek için geç bir saat oldugundan Otto'yu deneyelim dedik.Malum herkes deniz kıyısını tercih etmiştir diye.Yanılmadık ta. Oldukça sakin rahatsız etmeyecek bir kalabalık vardı. Tam da o günki bohem durumuma uygun. Kahvaltı servisleri ve ürünleri çok güzel ve kaliteli ancak bahsedeciğim şey başka.
Kahvaltı yap ,gazeteni oku filan derken masadaki minik bardakların içerisindeki pastel boyalara gözüm takıldı.Faber Castel marka ama biz bu türün ilk örneklerini İlk okul sıralarında Monami -Oil Pastels olarak tanımıştık.Tabiki daha pahalı idi, birde daha satın alınabilir olan Faber Castel'in daha mumlu arada beyaz boşluklar bırakan türü vardı. Monamiler ise kağıtta hiç beyaz nokta bırakmazdı adeta bir kalıp gibi kapatırdı.Pembe beyaz üzerinde Japonca yazıların oldugu çekik gözlü çizgi karakterlerin olduğu çıt çıt lı bir Çanta kutu içerisinde olurdu.Anne babaya o kadar pahalısını almaya ikna etmişsseniz bile kullanamaya nerdeyse kıyamazdınız hemen eriyip bitiyor diye. Eridikçe dışındaki kağıdı yırtmaya kıyamazdık .En azından ben. Zira sene 80'ler .Evet bir dışa kapıları açma durumumuz var ama herşey çok pahalı.Kıbrıs'tan walkman getirmeler.Yurtdışına gidene Nike sipariş vermeler filan.Benimki o kadar kostüm siparişli bir çocukluk olmadı ama ilk walkmanim Sony, Kıbrıstan, ilk bilgisayarım Amiga 500 daha hiç görmediğim İstanbul Doğu Banktan gelmişti. İşte böyle bir flashback ler silsilesinden sonra ellerim pastellere gitti.Otto'da önünüzde duran servis kağıtlarını ters çevirip masadaki boyalarla istediğiniz gibi boyayabiliyorsunuz.Hatta sonrasında duvarlarına asıyorlar.Resimle ilişkim ilkokul da başlamış ve bitmişti.Yaklaşık 20 senedir elime pastel boya bile sürmemiştim.Birden aşka geldim kağıdımı ters çevirip boyamaya başladım.Sanırım içimdeki puslu havayı dağıtmak istercesine turkuaz bir deniz çizdim biraz dalgalı.Sonra boyadım da boyadım :) Nasıl iyi geldi nasıl mutlu oldum anlatamam.Çocuklar gibi şen :) Hatırladım ki küçükken resim yapmak benim için gerçekten tablolardaki gibi resim yapabilmekmiş.Öyle yapamıyorsan resim yapabiliyor saymazmışım.Hep rönesans dönemi tablolarmı görmüşüm nedir?:) Ya gerçek kusursuz bir surat çizebilmeliydim ya da bir agaçsa tüm o yaprakların hakkını verebilmeliydim.Birisi de Picasso'yu filan tanıtsaymış belki kendime ket vurmazmışım:) ( Daha çocukken bile nasıl kalıplar koymuşuz kendimize değil mi?) .İşte öylece boyadım durdum. Herhalde içimdeki kapalı hava çok izin vermediği için biraz da kontast kaygısı ile gökyüzünü geceye çevirdim.


Bu arada nasıl bir yağmur başladı sanki yüreğimi serinletti. Yelkenli için istediğim mor-pembe karışımı rengi yakalayamadım ama hoşuma gidene kadar karıştırdım.Sonra denizin içerisine renkli deniz hayvanları çizmek istiyordum ki yıldızlardan sonra bıraktım. Şonra şöyle bir baktım resme :) yelkendeki renk karışımlarına ve gökyüzündeki yıldızlara Vincent van Gogh tan esinlenmiş buldum kendimi:) Yıldızlar tıpkı ışıklar tablosundaki gibi:) Esinlenmiş bulmak bile kendime ket vurdurdu. Sevgili Aslı ile esinlenme yada özgün olmadan bahsederken kendimden bu örneği verdim. Resimden hoşlandı ve bloga koymamı salık verdi:) Ben de yazıverdim işte.
Yazdım da yazdım öztele ne deseeemmm :
-kendimize hayatta hep engeller koyuyoruz ve kalıplar , durupta bir sormuyoruz kim söyledi ki bunun doğru olduğunu diye.
-eski küçük detayları hatırlamak ve anmak mutlu ediyor.belki geçmişe çok bağlıyım dır.
-tekrar anladım ki ki geçmişteki iyi şeyleri hatırlayıp bağlı kalmakta sakınca yok ama kötüleri mutlaka unutup,affedip ,geride bırakmazssak yolumuza asla sevgi ile devam edemiyoruz.Hayat birgün bir yerde unutmadıklarınızla affetmediklerinizle sizi sınayıveriyor. Karşınızdakilere istemediğiniz şeyler yapabiliyorsunuz.Bunların tamiri ise daha yorucu olabilir. Yani geçmişe mazi yenmişe kuzu derler diyip olayları orada bırakmak lazım :)

İşte öyleykeeen böyleeeeee
Ne kestin koç ,ne yedin hiç :) (içimden geldi)

Tuesday, June 17, 2008

Bağdat Ocakbaşı -Cezayir'in Yeri

Geçtiğimiz ay Milliyet Pazar'da Vedat Milor'un Güngören'de bulunan bir ocak başını methettiği yazısını okumuştum. Başlığı "Hayalimdeki Ocakbaşı" idi. Hatta sakatat pişirim konusunda özellikle iyi ,diğer kebap ustalarından Hamdi Bey gibi Birecikli olduğundan ve tam not verdiğinden bahseden bir yazı idi.Pazar günü Güneşli taraflarında iken karnımız çok acıktı ve bizi ancak kallavi bir yemek paklardı.Aklıma bu yazı geldi.Tanıyanlarınız bilir ki konu hele de yemek olursa araştırmadan sonuç alana kadar ulaşana kadar vazgeçmem.Hemen teknolijinin nimetlerinden yararlanıp cep pc ile milliyet.com.tr/vedat milor/tüm yazıları şeklinde bir aramadan sonra restorantın telefonunu bulup aradık ve tarifi aldık.Güngören taraflarını bilmiyorum ama basitçe Kale Center alışveriş merkezinin önündeki rampadan yukarı dogru devam ediyorsunuz, bu yol sizi Güngören Kaymakam'lıgına götürüyor.Tam kaymakamlık binasının karşı sokagında Bağdat Ocak Başı - Cezayir'in Yerini göreceksiniz.
Sakatatları denemedim ama kebapları gayet iyi idi özellikle kuzu şiş.Etler yumuşacıktı.Buranın usulu dürüm yemek şeklinde.Ama dürüm lavaş ekmeğine değil de tırnaklı tabir ettiğimiz pide ekmeğe yapılıyor.içine bolca salata konuluyor ve önünüze bir kagıt seriliyor, gömülerek yiyorsunuz:) Ben diğer tabaktanda nasiplenebilmek için servis olarak istedim.Müesseseyi biraz zor duruma soktum ama ricamı kırmadılar.Servis olunca porsiyonlar duble geliyor:).Ayrıca çiğ köfte ikram ettiler. Ve kendi yaptıkları ayran. Süperdi. Yani 4 porsiyon kebap + 4 ayran ve künefe ye 19,5 lira ödedik.İnanılmaz değil mi :) aynı sokakta 2 yerleri var.Ben tabureli olan ocakbaşında yedim.Yolunuz düşerse deneyebilirsiniz.
Ayrıca Vedat milorun yazısı ve resimler için.
Telefon : 0212 462 60 64

Tuesday, June 3, 2008

Hamdi Restoran- 2

Hamdi restorant yazımı hatırlayacaksınız.Peki bundan sonra neler oldu ondan bahsetmeliyim.Bir süre sonra blogumu okumuş olacaklar ki.Blogumun bağlı oldugu adreste bir e-posta ile karşılaştım.Çok nazik bi şekilde babama ve bana yaşattıkları kötü tecrübeden dolayı özür dilediklerini,bahsettiğim konularla ilgili gerekli değerlendirmeleri yaptıklarını ve uygun oldugum bir zamanda beni mutlaka yeniden misafir etmekten memnuniyet duyacaklarını belirten gerekli iletişim bilgilerinin belirtildiği bir mail.Beni şaşırtan ve sevindiren bu mesaja, ben de teşekkür ve memnuniyet bildiren bir cevap yazdım. Kötü tecrübeler yaşanmış olsa bile bu şikayete ilgi gösterecek ve düzeltmek isteyecek kadar müşteri odaklı bir anlayışa sahip olmalarının memnuniyet verici olduğuna dair. Benim e-postamın altında iletişim bilgilerim de var. Cevabın altında iletişim bilgilerini görür görmez hemen bir telefon aldım. (Bu ikinci önemli dikkatti bence.İletişim bilgim olmadığından ancak mail atabilmek,bu bilgiye ulaştıgında ise müşteri ile hemen bire bir temasa geçmek).Beni arayan kişi Hamdi restorant a tam 12 yılını vermiş olan Mehmet Öztürk bey idi.
Yaşadığım şeylerin neler olduğunu tahmin edebildiğini,bu tarz aksaklıkların kabul edilir olmadığını Kendisinin ,Hamdi beyin,Şevket bey in (Hamdi Bey'in oğlu) bu kuruma yıllardır ne kadar özen gösterdiklerinden bahsetti.Bende tam da bu yüzden bu denli marka haline gelmiş bir yerde bazı seylerin gözardı edilemediğinden beklentinin bu anlamda yüksek olduğundan bahsettim.İnsanın yedikleri heryerle aynı olsa bile bir servis kalitesi beklentisi oluyor.
Mehmet bey ısrarla beni ve misafirlerimi yeniden ağırlamak istedi.Tesadüf geçen sefer babam gelmişti.Bu sefer de annem.Olumsuz tecrübemizi olumluya çevirme gayretlerini geri çevirmedik.Annem,Kuzenim ve benim için bir rezervasyon aldılar ve geçtiğiimz Cumartesi günü bizi ağırladılar.
Bu sefer herşey gerçekten kusursuzdu.Terasın en güzel yerinde masamız rezerve edilmişti. Girişteki arkadaşlar bizi masamıza yönlendirdikten sonra Mehmet bey hemen masamıza geldi kendisi ile tanıştık ve bizi masamamızla ilgilenecek servis elemanımızla tanıştırdı . ( aslında bu iyi bir tarz Amerika'da restorantta daha yetkili birisi size servis elemanınızı tanıştırıyorSsize yardımcı olacak kişi budur diyor.hatta bir vardiya değişmi saatine denk gelecekse yeni kişiyi söylüyor ve bu kişi ile devam edebilirsiniz ihtiyaçlarınızı karşılamaya diyor. Böylece herkese el kol kaldırıp dikkat çekmeye çalışmıyorsunuz. )
Sipariş sırasında sadece 1 kez neler istediğimizi söyledik.Hatta kuzenim beytinin ruhuna aykırı olarak ben acılı beyti istiyorum dedi.Mehmet bey bunun da yapılmasını sağladı. Hiç beklemeden, gelmesi gereken sıra ile hersey vaktinde,taze ve doğru ısısında geldi. Girizgahtaki güney mutfagı alışkanlıkarından konuşulmasını atlamayan Mehmet bey çok özel turşularından ayrıca servis ettirdi. Yemekleri afiyetle yedikten sonra üzerine Hamdi spesiayal baklavası yenildi ve çaylar içildi.Bu esnada Mehmet bey yeniden masamıza konuk oldu ve güzelce sohbet ettik.Blogumda yazdığım ve uyardığım için teşekkür ettiler.Servis konusunun ne kadar zor,hataya açık,eğitimle ilgili olduğu konularından konuştuk.Çalışanlar ne kadar eğitilse de sahne başarısının ayrı bir konu olduğundan bahsettik ve bu sefer en olumlu düşünce ve tecrübelerle ayrıldık.
Bu coğrafyada yaşayan insanlar olarak bizim ihtiyacımız olan şey anlaşıldığımızı hissetmek.Mükkemel ürünü ve servisi alamasak bile karşımızdakinin bizim sorunumuza ortak olması sizi anlıyoruz diyebilmeleri.
Hamdi restorant müşteri odaklı anlayışlarını,samimiyetle krizlerin nasıl yönetildiğini çok güzel şekilde gösterdi.