Monday, December 25, 2006

ankara'ya gitmenin en güzel yanı :)

Cuma günü öğleden sonra Ankaradaki arkadaşlarımla konuşurken “hadi atla haftasonu için buraya gel” önerisi birden çok cazip geldi.Eskiden yaptıgım ani hafta sonları kaçakları gibi .Özlemiştim böyle hızla alınan ve uygulanan gezi planlarını.Son zamanlarda etrafımda dönen Ankara muhabbetlerinde de yahu benide gezdirsenize deyip duruyordum.
Çünki benim için Ankara sadece7,8,9 yaşlarımda göz doktoruma kontrole gittiğim bir sehir idi.Sadece babacığımla ikimizin yaptıgı otobüs yolculukları demekti birde.Sanırım Babamla arkadaşlığımda bu sadece birlikte cıktıgımız gezilerin ve Mersin’deki uzun yürüyüşlerin yeri çok büyük.Bunların ayırdına henüz varabiliyorum.O yaşlarda Ankaraya dair aklımdaki en belirgin şey trafik ışıklarında çok fazla insanın bekleyip yeşil ışık yandığında 2 güruhun karsı karşıya geçerken yarattığı karışıklıktı.Kurallara çok bağlı,kocaman bir memur kenti idi.
Şimdi gittiğimde neler hissettim ?
Fazlası ile köşeli ve beton bir şehir,İstanbul dan sonra hiç yeşil değil, kesici bir soğuğu var ki kar altındaki Viyana bile bu kadar sert değildi.İstanbuldaki Bağdat caddesine tekabül eden Arjantin Caddesi popüler mekanların ve pahalı markaların bulundugu bir yer.Genelde gördüğüm dersanelerden çıkan teenagelerin buralarda fazlaca takıldığı idi. En yeni ,en şık ,en pahalı aksesuarlar ve kıyafetler konusunda seçkiler sunabilecek bir profil var.Ama dikkat ederseniz Bağdat caddesi ile benzeştirdim Nişantaşı ile değil ,Nişantaşının kendi karakteristiği var çünki ;Bağdat caddesini ise biraz zorlama buluyorum .


Herneyse kendi blogum die yazıp duruyorum tabi orası böyle ,şurası şöyle diye ama hiç mi güzel birşey yoktu diye soracak olursanız; en güzeli insanın sevdikleri ile birlikte olması değil mi sanki.Her ne kadar İstanbul benim için özel bir şehir olsada hayata dair bağlılıklarım mekanlar üzerinden değil kişiler yani sevdiklerim üzerinden şekilleniyor.Sağolsunlar ilgi ve sevgilerini fazlası ile gösterdiler.Hep birlikte Bilkent’e bowling oynamaya gittik ,sadece bowling mi hayır langırt ve araba yarışı da .Çocuklar gibi şen oluyor insan hakkikaten bunu daha sık tekrarlamalı .


Haaaa tabi yediğim içtiğim ne oldu die merak edenler için Ankaranın yerel bi lezzeti olmasada Erzurum’un meşhur cağ kebabından yedim ;
Konya'da yatık döner, Eskisehir'de oltu kebabı ve Erzurum'da da cağ kebabı adiyla bilinen kebap, kiyma icermeyen koyun etinin bir demir uzerine sarilmasiyla yapılıyor, ve odun ateşinde çevriliyor.. döner, az pismis olarak yatik durumda iken şiş üzerine parca parca kesilerek alınıyor .Bu kısa ve küçük şişlere cağ adı veriliyor aslında , bir muddet daha şiş ile birlikte ateşte bekletildikten sonra servis ediliyor..
Tüm bunlardan sonrada Ankaraya gitmenin en güzel kısmı geliyor “İSTANBUL’A GERİ DÖNMEK”
2007'ye 5 kala sevgiler herkese.
Ankraya selam olsun.....

No comments: