Wednesday, December 19, 2007
Meyhanede- Tek perdelik Alkollu Oyun
J&B New Year Party

Bu sene kurban bayrami tatilininde yeni yila yakin olmasi sebebi ile partiler biraz erken yapiliyor:) Bizde bu partilerden J&B ninkine katildik. Zaten davetiyesi bile beni eglendirmeye yetti. Minyaturlestirilimis disko toplarinin asili oldugu davetiyeleri vardi. Bu disco toplari

Tuesday, December 4, 2007
Cevizli köy ekmeği
Tuesday, November 13, 2007
New York Usulu Cheesecake
Uzun zamandır pişirme konusunda takık oldugum 2 şey vardı. Birincsi Paykek (cheesecake) diğeri ise kiş (quiche). Yememem gerektiği halde dayanamayarak cheesecake olayına girdim. Epeyce zamandır da çeşitli şeyler okuyordum. Okuyordum diyorum çünki cheesecake apayrı birşey ,öyle herhangibir keke benzemiyor. Kıtalara göre, ülkelere göre, hatta ülke içerisinde şehirlere göre, pişirim tarzına göre değişiklikler gösteriyor. O yüzden önce genel bazı bilgileri paylaşmak isterim.
-En popüler oldugu Amerikada dahi New York (jewısh) ,Chicago, Pennsylvania arasında farklılıklar var. New York tarzında krema kullanılıyor.Chicago tarzında dışı katı ve sıkı içi ise daha akışkan bir form, Pennsylvania da ise su aranı daha az olan bir başka peynir türü kullanılıyor.
-Cheeseckelerin pişirilen ve pişirilmeden yapılan tarifleri var.Bu ise içerisine yumurta konulmasına göre değişiyor.New York tarzı içerisinde yumurta olan ve pişirilen bir tarif. Pişirilmeyenlerin içerisine ise jelatin konuluyor.Bu tarz genellikle İngilterede uygulanıyor.Ve köpüksü hafif bir dokusu var. Öyleki hazır cheesecake tozları alınıp jelatinle karıstırılıp 2 saat içerisinde hazır hale geliyor.Ama aslında cheesecake kek kategorsinde olmayan yumurtalı tatlılar kategorisinde ve koyu kıvamda olması gereken bir tatlı. Avrupada ise her ülke kendi peynirini kullandığı için çeşitleniyor. İtalyanlar mascarpone ve ricotta, Almanlar quark peyniri kullanıyorlar.
-Bizim için ise en başrılı sonucu Pınar’ın kem peyniri veriyor. Arman Kırım’ın 3 hafta boyunca yazdıgı cheesecake yazı serisinde bu peyniri önermişti.
-Cheescakeleri düşük ısıda uzun süre pişirmek ideal olanı. Isı değişimlerine karşı çok hassas.Çatlayabiliyor. Bunu 2 yöntemle önleyebiliyorsunuz.Birincisi pişirim bittikten sonra fırının kapagını aralamak ve 2 saat bu sekilde sogumasını beklemek ,diğer yöntem ise kek kalıbı içi su dolu kaba oturtarak buharla pişmesini sağlamak.
-Esas olarak 3 ana katmandan olusuyor. Taban ,dolgu mazemesi ve üzerine istege göre çeşitlendirebileceğiniz soslar.
-Piştikten sonra bir gece mutlaka dolapta beklemesi gerekiyor. (benim gibi akşam yaptıysanızJ )
-Dilimlerken pürüzssüz bir kesim için bıçağı sıcak su ile ıslatıp kesmekte fayda var.
İlk önce peynir ile şekeri çırpmak daha güzel bir kıvam sağlıyormuş J (ben bu denememde buna dikkat etmedim)
Bu kadar akademik bilgiden sonra J nasıl yaptım onu anlatayım.Önce malzemeler.
· 1,5 paket eti burçak
· 100 gr tereyağı
· 3 paket krem peynir ( Pınar marka kullandım)
· 1 su bardağı toz şeker
· 1 paket vanilya
· 2 yumurta
· 200 ml. bir küçük kutu sıvı krema
· 3 çorba kaşığı un
· 1 limon suyu ve rendesi
Fırını 200 dereceye ayarlayalım. 20 cm lik kelepçeli kek kabını aliminyum folyo ile kaplayalım. Eti burcakları rondadan geçirip erittiğimiz teryağı ile karıştıralım ve bunu kalıbın dibine bastırarak sıkı bir şekilde yayalım.Bu hali ile kalıbı buzdolabında dinlendirmeye bırakalım (bazı tariflerde 5-10 dk kadar fırınlanabiliyor.)Daha sonra dolgu malzemesini hazırlamaya geçelim.Yumurta ve şekeri mikser ile iyice çırpalım. Sırası ile Vanilyayı ve unu ekleyip tekrar çırpalım. Peynirler hariç diğer malzemeleride ekleyip karıştırmaya devam edelim. En son peynirleri ekleyip homojen hale gelene kadar çırpalım.
Bu malzememizi buzdolabından çıkarttığımız kalıbımıza dökelim ve önceden ısıttığımız fırında üzeri kızarana kadar pişirelim. ( tabanın su konulan yöntemde üzerinin rengi cok fazla koyulaşmıyormuş.Renk değişimi istemeyenler özellikle bunu tercih ediyorlarmış.). Ilıdıktan sonra buzdolabına kaldırıp en az 6-7 saat bekletelim. Çayın demlenmesi gibi bekledikçe lezzeti oturuyor. Artık üzerindeki sos size kalmış ben ev yapımı çilek reçeli ile servis ettim:) Öncelikle ben kendime tam not verdim. Deneme şansı bulanlar da çok çok beğendiler. Size de kolay gelsin :)
Wednesday, October 31, 2007
Yaşamın Kıyısında-Auf Der Anderen Seıte

Geçen Cuma akşamı tıpkı üniversite yıllarımda yaptıgım gibi beklediğim bir filme hemen, gösterime girdiği ilk gün gittim. Fatih Akın’ın Yaşamın Kıyısında filmine. Ben filmi çok begendim. Son yıllarda giderek yaygınlaşan kesişen hayat hikayeleri kurgusuna sahip. Film 3 bölümde sunulmuş. Yeterin Ölümü, Lotte nin Ölümü ve Yaşamın kıyısında başlıkları ile veriliyor.Burada derinlemesine bir çözümleme yapmayacağım ama güzel bir film.Aşk,almanyada yasan turkler,farklı kuşakların yaşam ve eğitim biçimi,aynı olaya Türk ve Alman ebeveylerin nasıl farklı yaklaşabileceği,siyasi abilerin,ablaların yaşamı,avrupa birliği ironisi gibi birçok sey var. Bir film içinde mumkun oldugunca mesaj sıkıştırılmaya çalışılmış gibi.Bu beni rahatsız etmedi tabi.Herşeyin illa derinlemesine işlenmesi gerekmiyor bence. Birde Fatih Akın ve Ferzan Özpetek filmlerine zaafım objektif olmamı engelliyordur belki .
Yani bu yaptıgım sinema akşamı her açıdan benim için doyurucu idi.Filmi özellikle Atlas’ta izlemek, üzerimde filmden sahneler ve replikler taşıyarak sinemanın arkasından çıkmak ve herzamanki gibi karanlıktan aydınlıga cıkmanın şaskınlıgı ile Beyoğluna hangi yoldan çıkacagını kestirmeye çalışmak ,yönünü aramak.Sonra öyle düşünerek meydana yürümek ......
Thursday, September 20, 2007
Santral İstanbul - Modern ve Ötesi - Enerji Müzesi
Silahtarağa Elektrik Santrali 1911 yılında kurulmuş ve 1982 ye kadar hizmet vermiş. Santral şu anda oldugu gibi muahafaza ediliyor. Santral kısmı Enerji Müzesi olarak adlandırılmış ,Burası çok eğlenceli idi. Uygulamalı olarak deneyebileceğiniz bir sürü alet var. Devreleri çalıştırıyorsunuz. Elektrik yüklü bir küreye dokunup saçlarınızın havaya kalkmasını izliyorsunuz,
hareket enerjisinin nasıl elektrik enerjisine dönüştüğünü göüyorsunuz ,Yukarıda gördüğünüz ben deniz pedalları çevirdikçe önümde bulunan camlı haznenin içindeki elektrikli aletler tek tek çalışmaya başlıyor. Radyo,kamera,mikser.saç kurutma makinası.Tahmin edersinizki burada oldukça eğlendim.
Bu kadar gezdikten sonra dinlenip nirşeyler atıştırılacak yer var mı derseniz onunda cevabı evet.Burayıda çok beğendim. Adını okuyamadım ama sanırım burası Otto .Burada şube açacaklarını okumuştum. Açık mutfakları var içeride kocaman ahşap uzun masalar ,bar şeklinde dizayn edilmiş ayrı bir kısım ,kahve içki herşey var. İşte öyleyken böye...... :) görüşmek üzere.
Thursday, September 13, 2007
20'lere elveda 30'lara merhaba..
Eeeee koca bir yaşı daha devirdim. Gecen seneki doğum günümden sonra blogumu açmıştım ve ilk yazım dogum gunu ertesi gittiğimiz Uzunya kahvaltısı yazısı olmuştu.
Bu seneki kutlu doğum haftamda gectiğimz senelerdekİ gibi çok kıpırtılı değildim nedense. Yaşlanmak böyle birşey sanırım. Ben 29'uma girdiğimi düşünürken arkadaşlarım 30 olduğumun altını çizdiler.İşte şu bir türlü sonuca bağlanamayan doğduğunda sıfır yaşında mıydın? Mevzuları. Ha bu arada
Doğum günüm 09.09 yani izmirin kurtuluş günü öyle de anlamlı, ama biraz daha derinleştirecek olursak:
*Celal Bayar, İktisat Bakanlığı görevine atandı (1932).
*İzmir Fuarı ilk kez Irak, İngiltere ve Sovyetler Birliği’nin katılımıyla uluslararası bir nitelik kazandı (1936).
*Kuzey Kore, bağımsızlığını ilan etti (1948).
*Cumhurbaşkanı Eisenhower ilk yasal insan hakları bildirgesini imzaladı (1957).
*Robert Koleji, Boğaziçi Üniversitesi oldu (1971).
*Keban Barajı ve Hidroelektrik Santralı Başbakan Bülent Ecevit tarafından açıldı (1974).
*Çin Halk Cumhuriyeti lideri Mao Tse Tung öldü (1984).
*Sinema sanatçısı ve yönetmeni Yılmaz Güney, Paris’te mide kanserinden öldü (1984).
Bir de bu sene Mustafa Sarıgül'ün 999 eylemi vardı CHP genel merkezi önünde :)Sanırım istenen performansı alamadılar.
Her ne ise benim şansıma bu sene çok güzel birşey oldu. Her sene Selamiçeşme Özgürlük Parkında düzenlenen Antep Yemekleri Şenliği ramazan sebebi ile 9 Eylül tarihine alındı. Bir kaç senedir gitmek isteyip fırsat bulamadığım bu etkinliğe bu sene sonunda katıldım.Allahım o ne kokulardı öyle.Bir çok tanıdığımız kebapçı,baharatçı,tatlıcının standları orada idi.Bir yandanda konser veriliyordu Antep türküleri ile.
Çok sözü uzatmadan resimlere geçeyim
Yoğurtlu patates aşı.
SAHAN'ın katmeri. num num nummmmmm!
kilis kebabı ve pirpim aşı
fıstıklı sarma
turşuluk acurlar biberler
Monday, August 13, 2007
onlar ermiş muaradına, biz çıkalım kerevetine ....
Monday, July 30, 2007
Sanchez'in Çocukları

Bu hafta son Sanchez’in Çocukları adlı filmi izledim.Oscar Lewis'in romanından 1978 yılında uyarlanarak film haline gelmiş.Baş roller yerine başroldeAnthony Quinn (Jesus Sanchez )oynuyor demek benim için daha dogru çünki filmde çok fazla karakter var ve bence ana karakter sadece Anthony Quinn in kendisi. Jesus Sanchez Mexico City’de gecekondu mahallesinde yaşayan yoksul bir ailenin reisidir. Çocukları çok küçükken eşini kaybetmiş ve geri kalan yaşamaını çocuklarının bir arada olmasına adamıştır.Ama sevgisini asla ifade etmemiştir.Filmin ilerleyen sahnelerinde anlaşılır ki Sanchez’in ayrıca başka kadınlardan da gayri meşru çocukları vardır. Oldukça yoksul bir hayatın içerisinde nerdeyse babaları ile hiç iletişim kurmadan yaşanan bir hayat.Tek odalı bir evde yerde 10 dan fazla kişinin uyuduğu bir düzen. Sanchez’in yeni kadınlarının evde yarattıgı huzursuzluklar, geçim sıkıntısı tam da gecekondu yaşamlarını ve burada yaşayan insanların hikayelerini etkileyici bir şekilde anlatmış. Tek gayesi bir toprak sahibi olup kendine ait bir ev yapmak ve tüm çocukları ile birrikte oturmak isteyen Sanchez’in 30 yıldır çalıştığı firmadan zam istediğinde tereddüsüz kapıyı göstermeleri sınıflar arası uçurumu ve kayıtsızlığı güzel ifade etmiş bence.
Filmin bana dair 2 güzel hatırlatması oldu. İlki film başladığında birden çocukluğumun 32. Gün programı başalayacak sandım meğer bu flimin soundtracki imiş. Chuck Maglione’nin Children of Sanchez'i imiş meğer bu şarkı ve de grammy ödülü almış:)
Diğer bir hatıralatma ise filmi izlerken birdenbire aklıma ilk okulda okuduğum Muzaffer İzgü’nün Gecekondu romanı geldi. Yani o dönem okuduğun kitapları say deseler belki hatırlamakta zorlanırdım ama filmin örgüsü birden bire romanın kapağı ile birlikte kafamda çakmasına neden oldu.1970 Baskısı bugünki kapagından farklı bir resimle. Muzaffer İzgü’de romanlarında zaten farklı sınıfların yaşayış biçimlerini işleyen bir yazarımız.Bir de Ökkeş serisi vardır ki burada anlatması zor:)

Saturday, July 28, 2007
Şişli Ekolojik Pazarı
Bu gezim daha çok keşif amaçlı idi.Sadece çok güzel bir zeytinyağı aldım.
Pazarın iki ucunda pazar ziyaretçilerinin karınlarını doyurabileceği çok lezzetli yiyecekler yapan tezgahlar mevcut.Burada çok ceşitli gözlemelerle birlikte katmer, yaprak sarması ,çeşitli kurabiyeler, kekler de mevcut tabiki tamamı organik.Bir de çay büfesi var ki buradan da organik çay içiyorsunuz ya da organik meyvesuları. Organik çorba da mevcut. Genel olarak organik gıdaların normal gıdalara göre daha pahalı satıldığını söylemek mümkün.Ama daha meşakkatli bir yetiştiricilik olduğu da kesin. Az önce belirttiğim gibi resim çekerken biraz gerildiğim için çok başarılı resimler çekemedim. Kendimi iyice Japon gibi hissetmeye başladım ki pazarda Japon bir çiftle karşılaştım.Onların fotograf makinası yoktu ama.:)
Organik katmer ,tabiki organik bal ,kaymak ve fıstık ile.
Friday, July 27, 2007
Portakallı kek :)
3 yumurta
1.5 su bardagı şeker
1/2 su bardagı zeytin yagı
3 çorba kaşığı yoğurt
1 bardak portakal suyu
3 su bardagı un
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
turunç konsantresi
portakal kabuğu şekerlemesi
Yazım sırası ile una gelene kadar tüm malzemeleri mikserde pürüssüz bir kıvama gelene kadar çırpıyorsunuz. Püf noktası yumurtaların oda sıcaklıgında olması; şekerle yumurtanın ilk önce uzunca çırpılması. Sonrasında unumuzu eliyerek ekledikten sonra kabartma tozunu ilave etmek ve üzerine bir kac damla limon suyu sıkmak. Vanilyayı da ekleyip hamur kıvamına gelene kadar karıştırmaya devam .Sonrasında da turunç konsantresi ve portakal kabuğu şekerlemesi ilave edilerek kısa bir süre daha karıştırıyorsunuz. Pek tabii portakal yerine sizler başka seyler de koyabilirsiniz. Fırının önceden gerekli ısıya getirilmiş olması önemli. 180 derece ısıda 30-35 dk kadar pişirmeniz yeterli .Mis kokular size dogru sinyalleri verecektir.
iyi haftasonları......
Tuesday, July 17, 2007
Bir film -Candy

Film uyuşturucu bağımlıların yaşamını işliyor olmakla birlikte başka bir bağımlılık olarak aşkıda beraberinde irdeliyor.Hem birbirlerine hem eroine olan bağımlılıklarından vazgeçemeyen ve hayatlarını tüketen ressam ve şair bir çift. Cornish ve Rush’ın bu çifti çok iyi oynadıklarını söyleyebilirim.Bu filmde nedense Cornish’i çok fazla Nicole Kidman’a benzettim.Yoksa tüm Avusturalyalı kadınlar birbirine mi benziyorJ.
Senaryo 3 başlıkta ilerliyor : heaven,earth ve hell.
Heaven da ilişkinin ilk başlarında, birlikte uyuşturucu kullanmaya başladıklarında aldıkları haz ve mutluluk hissini izliyorsunuz ama earth ve hell de dünyanın gerçeklerini ve nasıl bir cehenneme düşüldüğünü anlayabiliyorsunuz. Bağımlılık ve vazgeçebilme çabaları,vücutların nasıl tükendiği yada uyuşturucu bulabilmek için nasıl kolayca,sorgulamadan satılabildiğini.
Uyuşturucu koması sırasında Candy’nin (Cornish) bebeğini doğuma çok az bir zaman kala düşürmesi ve o bebeği doktorun elinden alarak sarılarak uymaları çok çarpıcı ve de bir sinir krizi anında Candy nin boyaları ile evin tm duvalarına hayatlarını anlatan yazılarla doldurması sahnesi oldukça etkileyici idi.
Bunalım şeyler izlemek istemiyorsanız bu filmi de izlememelisiniz. Ama insan hayatındaki bağımlılıkları ve yaptıklarını sorgulamak isterseniz başarılı bir anlatıma sahip.
Wednesday, June 27, 2007
10 dönüm bostan yan gel Osman :)
Mis gibi tantuni,Anneciğimiz sevgi ile yetiştirdiği meyveler ve sebzeler, yaylanın serin havası ,çam ormanları, papatyalar, denizin huzur veren sesi ,kızgın kumlar ve serin sular :), patatesli-çökelekli sıkma , ev yapımı lahmacun, anne ve babamın Adana ve şiş kebabı ,şalgam,künefe ve daha bir sürü şey....... Sizleri başbaşa bırakayım :)
Friday, June 8, 2007
Gezenti Günler.....
-En kısa yolun en iyisi olduğunu düşünenler için otobandan 1,5 saat. Manzara isteyenler için Şile,Ağva üzerinden sanırım 3 saati buluyor.
-Karagöz restorantta balık yemek
-Küçük pansiyonlar var ancak kısa zamanların konforlu tatilleri için Varuna Otel (www.varuna.com.tr) en uygunu görünüyor.
Kerpe’ye kadar gitmişken Kefken’ i de görelim istedik. Benim için çok çıplak bir yer çok hoşlandığımı söyleyemiyeceğim.
Günün en eğlenceli kısmı kendi aramızda spontan bir şekilde gelişen dizi hatırlma oyunu idi. Yaşım elverdiği ölçüde :P zorladım tartışmalıda olsa galibi bn oldum sanırım. Ancak Yalan Rüzgarı dizisinin tüm karakterlerine hakim olan bir erkekle karşılaşmak şaşırtıcı idi. Ama sanırım bu Burçak ın dizinin tutkunu olması ile değil detaycı hafızası ile açıklanabilecek bir durum.J
Wednesday, May 30, 2007
bitsin artık bu çileeeeeeee
Friday, April 20, 2007
Ayrılıyoruz........
Ayrılıyoruz.........
Kiminle?
Birbirimizi arkadaşlarımızla tanıştırıken hep söyediğimiz “ kuzenim,ev arkadaşım,kardeşim,heşeyim” le.Tabiki çok dramatikleştirmek istemiyorum .Bu ayrılık güzelliklerle geliyor.Sadece burukluk.Farklı birşey bu .Hoş daha hemen de ayrılıyor değiliz ama girdik işte bir kere o yola.Hersey 996 nın (tarih konusurken bin i atlayarak söylemeyi seviyorum,eskiler gibi) Ağustosunda başladı. Yani “bizimkisi, bir aşk hikayesi,siyah beyaz film gibi biraz .....”
Benim üniversiteyi kazanıp İstanbul’a geleceğim belli olduğunda hiç tereddütsüz evini bana açan kuzenim.Ve bunun üzerine geçen dolu dolu 11 sene. Şükür ki zaman bizi hiç utandırmadı. Zaman ve yaş ilerledikçe daha iyi ölçebiliyorsun;hiç kolay birşey değil biri ile aynı evi paylaşmak ,ki o yıla kadar biz deniz tatillerini birlikte yapan kuzenleri idik ,güle oynaya çocukça muzurluklarla.İşte sonra birbirimize de hep söylediğimiz gibi neredeyse bir evlilik hayatı başladı.Dile kolay 11 sene.Ben çokça gezip tozmalarımdan dolayı evin erkek figürü olarak adlandırıldım ama hep planladıgımız komik gelin-damat pozunu çekip bir türlü evimize koyamadık.Düşünüyorum da o kadar çok şey yaşadık ki , tam 4 evimiz oldu hepsinde çok farklı anlılar, kişiler bıraktık..Hepsini sıcaklaştırabilmek sahiplenebilmek için içlerine yaşanmışlıklar koymaya çalıştık.Çokça konuştuk,çokça sustuk,çok fazla güldük ,yıpranmayacak kadar ağladık.Oldukça büyüdük,mümkün olduğunca çocuk kaldık.Oldukça büyümüş olmalıyız ki başka hayatlara yelken açma zamanlarımız gelmiş.Oturup anlaşmalı ve medeni bir şekilde ,tek celsede ayrılık kararı vermişiz .
Çok mu anlaşılmaz oldu buraya kadar yazdıklarım.
Ayrılmamız gerekiyor çünki biricik kuzenim evleniyoooooorrrrrrrrrJ
Tek taşını kendi almadan ,tek başına takmadan..........
Şimdi bize güzel koşturmacalar telaşeler düşüyor.
Eminim tüm güzellikler onun olacak.
Çünki patlayan atom bombasının mantar bulutunu çoktaaaaaaaaaaaaaaan ardımızda bıraktık.
Mutluluk onun önünde eli ile dokunabileeği kadar yakın.
Baktığımız yerde güzel şeyler görüyoruz biz:)
Bizi bekleyen güzel şeyleri.
Friday, March 23, 2007
alıntı
